15 Mayıs 2017 Pazartesi

Kısa-uzun: hayat. Karmaşası ve daha çok basitliğiyle; hayat işte.

27 yaşın 3. ayı. Yılların nasıl geçtiğini hiç anlamadım. En uzak taze hatıralarım lise zamanından kalma. 13 sene öncesi, hala bugün gibi. Daha öncesi bölük pörçük anılardan ibaret. Yine de muhtemelen her biriniz gibi yaş alıyorum ama o ilk gençlik hissi hiçbir yere kaybolmuyor. Bence annemde, babamda hatta 81 yaşını süren anneannemde bile değişmedi bu duygu. Göz açıp kapama arası geçip giden bir şey yaşıyoruz.

Kendin olmayı, kendini bilmeyi, olduğun kişiden mutlu olmayı öğrenince arkadaş yada sevgili kaybetmenin bir önemi kalmıyor. Ne yaptığını bildiğin, kontrollü olduğun ilişkiler sürdürdüğün, kendin olduğun müddetçe pek bir şey dokunamıyor. Yaş alırken öğreniyoruz  biraz, biraz olduğumuz kişiyi tanıyoruz, potansiyelimizi biliyoruz yada sınırlıyoruz. Bir yığın olay oluyor. Belli bir yere kadar kendimizle neler yapabileceğimize odaklanıyoruz. Başarıyoruz, kaybediyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz. Sınırlarımızı öğreniyoruz belki zorluyoruz bile. Potansiyelimizi görüyoruz, olup biten tüm olaylar içinde konforlu olmanın yollarını öğreniyoruz. Her yıkılma bir ayağa kalkma gerektiriyor. Gün geçtikçe derimiz kalınlaşıyor, daha bir güvenli ilerliyoruz.

27 yaşın 3. ayı. Kendimle mücadele içinde geçirdiğim 27. yıl. Kendimi normal şartlar altında nasıl idare edeceğimi bilecek kadar deneyimledim ve sorguladım. Kolay denilebilecek patikalar önümde kırmızı halısı ile beraber serili dururken ben hep bilmediğim vahşi doğanın içine girip hayatta kalmaya çalıştım. Deneyince oluyor. Biraz deneyimden sonra başta zor gelen her olay kolay ve çocukça geliyor hatta.

Olan biten her şeyi düşünüyorum. Yakınlarımın başına gelen felaketleri, kendi üzüntülerimi, haberlerde gördüklerimi, yeni dünyanın halini ve bakıyorum. Gördüğüm: hayat bana artık kolay geliyor. Ölümcül hastalıklar ve yakınlarımı kaybetmek en büyük endişem olmuş. Kendimi seviyorum ama canımdan çok sevdiğim insanlar var ve onları sağlıkla hayatta tutmak kontrolüm dışında. Geri kalanıyla bir şekilde mücadele edilebileceğini biliyorum.

Hastalık ve ölümle ben nasıl mücadele edeyim? Kendimi nasıl hazırlayayım? Hazırlıklı olmam gerekir mi yoksa ben mi çok abartıyorum? Bilmiyorum. Bildiğim, geri kalanıyla mücadelenin basit yaradılışımızla mümkün olduğu.

Yükseklikten, başarısız olmaktan, beğenilmemekten, potansiyelimden aşağıda değerlendirilmekten, kendimi yeterince ifade edememekten ya da yanlış ifade etmekten, korkuyorum. Geceleri yalnız kaldığımda her türlü felaket ihtimalini düşünüyorum. Ve bütün bunlardan neden korkmamam gerektiğine dair cevaplar bulabiliyorum.

Hastalık ve ölüm hariç. Çünkü bu ikisini yolculuğumuzdan çıkardığımızda geriye sadece basit varlığımız kalıyor ve basit varlığımız mutlu bir hayat yaşamamız için gayet yeterli.


Hayat kısa ve evet kuşlar uçuyor.  Beraber uçabiliyor muyuz? 

Bence mesele bu. 

Kendi kendimizin ilham kaynağı olduğumuz sürece bizi yıkacak kaynaklar sınırlı.

P.S. Lara'm bu post dünyanın en güzel ve en potansiyel sahibi kızı olduğun için sana.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder