4 Haziran 2016 Cumartesi

High by the beach / Viva la vida!



Beklentilerden, konuşmaktan, sorgulanmaktan, kendini anlatmalardan, aynı döngü içerisinde çırpınıp durmalardan yo-rul-dum. Ne boyum uzuyor, ne bir sene sonrası için umut dolu beklentiler biriktirebiliyorum.

Yeterince pushlandım da geldim.

Telefonumun şarjı bitmek üzere, şarj aletim Istanbul'da kalmış. Elimdeki hindistancevizi yağı yüzünden şu satırları zor yazıyorum. Güneş güzel yakıyor. D vitamini, yeşil, mavi derken içim yine umut doluyor. Sevilecek, sevinecek ne çok şey var diyorum. Coldplay "Viva la vida" diyor, hak veriyorum.

Kendine ayırman gereken zamanı insanlar ve sorumluluklar arasında paylaştırıp, oturup anlayış bekleyerek somurtan yüzünü güldüremiyorsun.

Bana gitmek yarıyor. Hepiniz bir kenara durun ben bir kendimi hatırlayayım diyebildiğim anlarda yenilenip, güç toplayıp huzur bulabiliyorum.

Gidince iyileşeceğini bilene 'durma' diyorum.

Yaşasın değişimlerin ve yeniliklerin mevsimi, yaşasın güneşin getirdiği pozitif enerji.

Özgürlukleriniz bol olsun!


2 Haziran 2016 Perşembe

Nereye gitti bütün o 'çok eğlenceli' zamanlar?

Kendime de çevreme de eziyet olduğum bir dönem geçiriyorum son zamanlarda. Bulunduğum kalıba sığmaya çalıştıkça dar geliyor, sıkılıyorum, sıkışıyorum.

Kendi tercih ettiğimiz tüm yollara umutla çıkıyoruz. Emek veriyoruz. Ben çok emek veriyorum. Mükemmel olsun istiyorum, bütün sınırlarımı kaldırıp var gücümle koşturuyorum. Bazen yoruluyorum. Yorulunca istiyorum ki durayım. Bir müddet kafamı başka yöne çevireyim de tekrar güçleneyim. Toparlanayım da öyle döneyim. Öyle olmadığında tadım kaçıyor çünkü. Tadım kaçınca çekilmez oluyorum.

Ulaşmayı dört gözle beklediğin zaman dilimlerin, ufak kaçış planların, belirli zamanlarda var olan koşturmacadan bir müddet uzaklaşacak kesinliklerin olmadığında kafesin içindeki çarkta var gücüyle koşan hamster'dan tek farkın farkındalığın oluyor.

'Havada uçan kuş olayım', 'çimlerin üzerinde uyuyan kedi olayım' gibi fantastik istekler değil. Soluklanıp, güç toplayıp, yenilenip kaldığın yerden koşabilme arzusu. Sürekli aynı şeye bakarsan körleşiyorsun. Hayat körleşmek için çok kısa.

Mevcut durumun gerektirdikleri ile meşgul olurken araya o 'muhteşem, unutulmaz' zamanlardan serpiştirebildiğin ölçüde dinç, mutlu ve arap atı havasında oluyorsun. Mevcut olan düzeninin dışında, bambaşka bir sabaha, bambaşka duygularla uyanmadıkça, bir önceki günü düşündüğünde kalbin çarpmadıkça, anı olabilecek anlar biriktirmedikçe aynı döngü içerisinde eriyip gidiyorsun.

Bazılarımız için şartlar bu şekilde en azından. Kendini nasıl yetiştirdiğin, hangi bölümü neden okuduğun, neden uzaklara gittiğin, uzaklardan neden döndüğün, neden kaldığın, neden gitmek istediğin hepsini aynı 'yaşamış olduğunu hissetmek' arzusu yönetiyor. Bir kere gidince, yapabildiğini görünce, kendini bilince de 'şartlar böyle, nefes almadan koş' mottosu işlemiyor.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarıma artı olarak, ben iki kişi yaşamaya karar verdiği an, tüm hayatı karşı tarafın ihtiyaçlarına göre şekillendiren ve bunu normalleştiren bir karakterim. Her şey eksiksiz olsun,ben gerektiğinde fedakarlık, gerektiğinde telafi ederim. Soluk almadan koşarım, yeter ki huzur olsun. İhtiyacım olduğunda ben de anlaşılırım 'belki'. Oradaki 'belki'nin karşılığını hiç bir zaman anlaşılmış gibi alamadım. Kendimi anlattım, hiç saklamadım. Hayat devam ederken, karşı taraf kendi ihtiyaçlarını ve planlarını hak olarak karşıma çıkartırken kendimi çoğu zaman 'sus payı' ile baş başa buldum. Bütün samimiyetlere, çabalara, varını yoğunu ortaya koymalara karşılık önerilen sus paylarını da önerildikleri masanın orta yerinde bıraktım.

Bırakmaya da devam edeceğim.

Kimse kimseden, hiç kimse kişisel huzur, başarı, mutluluk hedeflerinden daha önemli değil.

Kim ve nasıl bir beklenti içinde olursan ol:

Yolo!

Bunlar da Coelho'nun Simyacı'sından geliyor, anlatmaya çalıştıklarım pekişsin diye:


*"Her zaman, ne istediğini bilmek zorunda olduğunu anımsa."

*- Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?-Çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın.

*Gizin kökü şimdidedir, şimdiye dikkat edecek olursan onu iyileştirebilirsin ve şimdiyi değiştirebilirsen daha sonra olan da iyi olacaktır.*En karanlık an şafak sökmeden önceki andır.

*Benim yalnızca şimdim var ve beni sadece o ilgilendirir. Her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun.


Ve son olarak;

*Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin.




Şunu da şuraya bırakayım, özlemişim:


13 Mart 2016 Pazar

La Foule!

Hello!

Size içi rahat olmanın sırrından bahsedeceğim bugün. Birine söyleyecekleriniz/yapabileceğiniz bir şeyler varken ölüme göndermediyseniz eğer bu söyleyeceklerim bayağı bir iş görüyor: elinden geleni yapmak.

Aşık mı oldun? Full potansiyel kovala. Olmadı mı? Sen denedin, hayat devam ediyor.

Çalışıyor musun? İşin sana göreyse elinden geleni ardına koyma. Sen elinden geleni yaptın ama yine de olmadı mı? Hayat devam ediyor.

Çalışıyorsun ama işin sana göre değil mi? Çalışmak, varını yoğunu ortaya koymak mı istiyorsun? Değecek bir şey mi arıyorsun? Aramaya devam.

Karşına birileri çıkıyor ama sonu hep hüsran mı? Kriterlerin olsun, kendini tanı. Ne istediğine, ne ile baş edebileceğine karar ver. Emin ol. Bu sana bir seçicilik katacak ve kendine göre oluşturduğun o seçiciliğin sonunda mutluluk var.

Pozitiflerini, artılarını yaz bir kenara. Hepsinin bilincinde ol. Yapamayacaklarının, sana uymayanların da bilincinde ol. Sonra yapabildiklerinde mükemmel ol. 'Ben bunu yapamam' dediğinde insanlar seni anlamaya gönüllü olacaklardır.

Dünyada en çok iş yapan sektör petrol olabilir, uyuşturucu ticareti yada internet olabilir. Senin doğan sana doğayı emrediyor. Ağaca, gökyüzüne bakmayı, uçan kuşla, sokaktaki kediyle dost olmayı arzuluyor. Banka hesabındaki sıfırlarla 'tam' hissedecek şekilde dizayn edilmediğine yemin ederim. (inandığım bir din yok, tanrı'dan emin değilim)

Alkol bütün kötülüklerin anası değildir. Bir kadeh şarap eşliğinde aşağıdaki şarkıyı dinlediğinde bir yerlerine dokunur. Umarım dokunur. İnsan iyi bir şey midir bilmem ama bir bukalemundan fazlasını hissedersin muhtemelen (gerçekten emin değilim)  'insan olduğunu' hissedersin, tabiri ne kadar sevmesem de. Nihayetinde insandan daha iyi kediler, köpekler tanıdık çoğumuz.


Şarkı bu:

La Foule








11 Şubat 2016 Perşembe

Ne demiş Pratchett: 'It is said that your life flashes before your eyes just before you die. That is true, it's called Life.'

Temiz enerji, sağlıklı göz altları, az uykuyla yetinebilme, güne mutlu başlayabilme, dopdolu geçen günün ardından huzurla uyuyabilme hepsi biraz seyahat, biraz değişiklikle mümkün.

İnsan uzun zaman aynı yerde kaldığı zaman tükeniyor. Kendini, potansiyelini, mutluluk kaynaklarını tüketiyor. Yaşadığın hayatın güzelliğini, sahip olduklarının değerini anlayabilmen için uzaklaşman gerekiyor. Uzaklaşıp dönen insanın taze enerjisi bambaşka oluyor.

Durdukça, durduğum yerde, yeterince ilerleyemediğimi hissettiğim her an, geceleri uykunun yetmemesi, gündüzleri yapmak istediğim tonla şeyi bir başka zamana erteleyerek biraz daha uyku adına erkenden yatağa girmek. Yerimde durduğum her an içinde bulunduğum boşluk büyüyor. Halbuki mutlu olmama sebep tonla şeye sahibim.

Biraz değişiklik, biraz yenilik, kendi potansiyelini yeniden keşif, başka bir hayatın mümkün olduğunu hatırlamak. Deneyimlerle çoğalmak.

Gitmek her zaman daha fazla olarak geri dönmek demek.

Kısa bir süre kaçıp, başka bir dilde hoşçakal demeyi öğrenip geri geleceğim.

Fonda da bu şarkı çalacak:

Sioen - Cruisin




4 Şubat 2016 Perşembe

Hepimizin var bir iç dünyası, dış dünyası.

Hepimiz ayrı dünya sonuçta.

Yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz, kabiliyetlerimiz, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz, tercihlerimiz.

Doğdumuz yer, içine doğduğumuz aile, gittiğimiz okul, sınıf arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, tercihlerimiz. Kantinde yediğimiz tostun bile kim olduğumuz üzerinde etkisi var.

Birleştiğimiz noktalar var. Çılgınlar gibi ayrıldığımız, asla bir araya gelemeyeceğimiz noktalar. O noktalara rağmen bir araya gelişlerimiz, karşılıklı öğrenme çabalarımız.

Aileden ayrılıp, Üniversite'ye başlayıp, farklı farklı türlü insanı hayatımıza alıp, deneyimde üst noktalara çıktığımız zamanlar var. Sonra iş dünyası, 'iki dünya bir araya gelse bu insanla aynı yerde 1 saatten fazla duramam' dediğiniz insanla yıllarınızı geçirdiğiniz yer.

Her şeye rağmen, aynı dünyayı paylaşmaya devam ediyoruz.

Neyse müzik dinleyelim. Müzik güzel.



Ben aşağıda gördüğünüz seti dinlediğim her an 23 yaşında olacağım.

Adios.

Brighter Days - Tolga Güngör

Tolga'ya selam olsun!

31 Ekim 2015 Cumartesi

Full Pride Jacket.

Gururdan ceket, kendimi bildim bileli üzerimde. Bütün ilişkilerimde çıkarıp, bir kenara bırakmam gerektiği zamanlar oldu. Yapmadım. Kenarda bırakılan gurur bir şekilde kırılmış gurur; onu olduğu yerde bırakarak ilerleyebilir misin? Hadi ilerledin, vardığın yerde mutlu olur musun? Sanmıyorum. 

Günlük hayat içerisinde, hesaplanmamış şekilde yaşanan gurur incinmesi başka. İncinir, düzeltmen gereken bir şey varsa düzeltir, yoluna devam edersin. Ama bir yerlerde tıkanmış bir şeyi yoluna koymak için, kendi arzunla gururu bir kenara bıraktığın zaman, yaşanacak incinmeyi göze almış oluyorsun. İncinirsen, kendine olan sevgin, saygın azalıyor. Ne gerek var? 

Kalbimin kapılarını sonuna kadar açıp, alabildiğine içten, varımı yoğumu ortaya sererek yaşarken, paylaşmak yerine zora sokulmayı sevmiyorum. Ceketi çıkartırsam devam edebileceğim noktaya geldiğim zaman, o noktaya en afillisinden bir selam çakarak istikamet değiştiriyorum. Mis gibi. 

Gururu kenara bırakarak devam edilen her hikayede kalp kırıklığı biriktiriliyor ve o gün olmasa bile günün birinde hem kendini, hem karşı tarafı suçladığın bir mutsuzluğun içinde buluyorsun kendini. 

Hiç kimse yada hiçbir olay, kendime olan sevgi ve saygımı koruduğum süre boyunca hissettiğim mutluluğu yaşatacak güce sahip değil. 

Period.


3 Ağustos 2015 Pazartesi

Freud'a Selam Olsun.


Denizci arkadaşlarım var, pilot arkadaşlarım ve bir de pilot olan erkek arkadaşım. Daimi karada olanlar. Bir de ben varım. Teker teker bakıyorum herkese. Uzunca süre gidene, çok uzaklara gidip gidip dönene. Yerinde öylece durmak isteyene. Herkesi anlamaya çalışıyorum, en önemlisi de kendimi anlamaya.

Hepimizin kendine göre insanları sınıflandırma eğilimi ve tarzı var. Ben algılarla ilgileniyorum. Dünyanın nasıl algılandığı, nasıl bir birikimle nasıl bir hayat sürüldüğü, gezip gördükçe, uzun yola gittikçe yada yerinde kaldıkça neler olup bittiğini merak ediyorum. İnsan herhangi bir hayatı neden tercih eder? Tercihler beraberinde neler getirir? Tek bir hayat yaşama şansı olan insan kişisel tatminini nasıl sağlar?

Herkese ayrı ayrı bakıyorum. Maksimum seviyede deneyimlemeye çalışıyorum, kalmayı, gitmeyi, durmayı, durmamayı. Herhangi bir tercih yapmadan, var olduğunu bildiğim, kendiliğinden gerçekleşmeyecek ve merak ettiğim her şeyi denemeye çalışıyorum. Bir insanı değil, olabildiğince çok insanı anlamak istiyorum. Kalıbıma, kabıma sığamıyorum, keşfetmek, daha çok öğrenmek, ne kadar sır varsa hepsine vakıf olmak istiyorum.

25 senenin sonunda insanlarla beraber kendime de anlam vermeye başlıyorum.

Denize giden, türlü türlü karakterde insanla, amirle, aylarca dar alanda zaman geçiriyor. Hiçbirimizin şahit olmadığı güzellikte gün doguşlarını, gün batımlarını, yanında anı paylaşmak isteyeceği insanlardan bir tanesi bile olmadan belki, bir başına seyrediyor. Doğanın mucizelerine tanık oluyor. Zor zamanlar geçiriyor. Kendine hepimizden fazla maruz kalıyor. Okuyor, izliyor, belki yazıyor. Kendince bir yöntemle, kendi kendine aylar geçiriyor. Yıllar geçiyor, karada sabah 9 akşam 5 çalışan, yılda 15 gün tatili olan insandan bambaşka bir hayat yaşıyor.

Pilot, ayın hatırı sayılır kısmını uzak yerlere uçarak, bazı gün ve gecelerini bu uzak yerlerde bulunan otellerde geçirerek, çoğu seyahatinde yeni insanlarla tanışarak, gökyüzünün en şahane hallerine şahit olarak günler, aylar, yıllar geçiriyor. Kokpitte yanında oturan insan her defasında ayrı bir dünya oluyor. Bazen iyi, bazen kötü. Her seferinde başka bir ekip, rota belki aynı ama günler birbirini tekrar etmiyor, bir şekilde.

Yerinde kalmayı seçen, aynılıktan keyif alan, dışına çıkmak istemeyen, sabit düzen içerisinde, kurduğu hayattan keyif alan insanın durumu var bir de. 'Başka bir dünya mümkün ama umurumda değil' motivasyonu..

3 farklı örnek var yukarıda. Onlarca, belki yüzlerce varyasyonla ele alabiliriz. Herkesin gece kafasını yastığa koyduğunda aklına, gözünün önüne gelen imaj başka, bambaşka. Gezdiğin, gördüğün, çalıştığın,okuduğun, temas ettiğin her şey tarafından yeniden yaratılıyorsun. Kendin bir yol tutturuyor, başka yolları konuşarak, okuyarak, araştırarak anlamaya çalışıyorsun.

Türlü deneyim, algı, bilgi nihayetinde ortaya çıkan 'sen' geri kalan herkesle bir ortak noktada buluşuyorsun. Seçtiğin, yürüdüğün, sevdiğin yol ne kadar az rastlanır türden? Hiçbir öneminin kalmadığı paydada, 'insan oluş' kısmında herkesle eşitleniyorsun. Endişeler, arzular, umutlar, beklentiler bir yerde aynılaşıyor: eşini bulma isteği... Her kim olursan ol, bütün varlığını paylaşmak arzun, tamamlanma isteğin aynı kalıyor. Dağdaki çoban ne hissediyorsa, o en muhteşem versiyonun dahi tamamlanmak konusunda o çobanla aynı şeyi hissetmeye, istemeye devam ediyor.

Bütün bu yukarıdaki laf kalabalığını yapmamın bir sebebi var. Hepimiz kendine münhasır, deneyimleri nihayetinde sürekli güncellenen ama yaptığımız seçimler sebebiyle belli alanlarda değişim geçiren insanlarız. Her birimizin temeldeki arzusu 'eşini bulmak.' Buradan hareketle 3 şey söylemek istiyorum:

1) 'Ben yalnız mutluyum ya' barikatı arkasına saklanmak, oraya saklanmaya iten mutsuzluktan fazlasını getirecek, Açık olmak lazım.

2)'Benim eşim bu olacak, başkasını istemem' derken dur durak bilmeden acı çekmek söz konusuysa 'eş' diye içselleştirilen kişi doğru kişi değil, inadı kenara bırakmanın sonunda mutluluk var.

3) Tamamlanmışlık hissi, her kim olarak yaşıyorsan, olduğun kişiyi algılayabilecek insanla mümkün. Ne bir çift güzel bacak, ne de kabarık bir cüzdan tarafından tamamlanabilecek şekilde dizayn edilmedik hiç birimiz.


Neyse, özetle: